|
|
 |
Sanatı “yansıtma kuramı” açısından yorumlaya nlara göre edebiyat, dünyaya tutulmuş bir aynadır. Bu anlayışa bazı itirazlar yapılabilir; ancak “ayıklamasız ve billurlaştırmasız bir yansıtma manasına almamak kaydıyla” edebiyatı, hayatın bir gölgesi, aynası olarak kabul edebiliri z.
Edebiyat aynasına akseden konular arasında hiç şüphesiz, insanı derinden etkileyen, onun duygu, düşünce ve hayal dünyasında büyük yankılar uyandıran olaylar başt agelir. Bu bağlamda; büyük depremler, göçler, yangınlar ve savaşlar ilk sırada yer alır. Harplerin bunlar arasında ayrı bir yeri vardır. Çünkü savaşlar, edebiyatt a, diğerlerine göre daha geniş ve kalıcı bir yer işgal eder.
Bütün ulusların, başlangıçtan itibaren edebi eserlerin e bakıldığında yaptıkları savaşların akisleri görülebilir. Bu durum Türk edebiyatı için de geçerlidir. Savaşlarda kahramanlık olaylarını, başarılarını, toplamun ortak duygularını şiirle ifade etme geleneği eski Türk toplulukl arına kadar uzanır. Yazılı ilk edebi metinleri miz olan Göktürk Kitabeler inden bugüne zengin Türk edebiyatı bünyesinde üç kıtada at koşturan Türk ulusunun yaptığı savaşları işleyen eserleri bulmak mümkündür. Örnek kolarak; Gazavatna meler, Zafername ler, savaş destanları, asker türküleri gösterilebilir. Ağırlıklı olarak “savaşı okun edinen” bu tür eserlere harp edebiyatı denilmekt edir.
Türk edebiyatında harp edebiyatı vadisine dahil edebileceğimiz eserlerin sayısında özellikler 1860 tarihinde n itibaren büyük artış olmuştur. Bunda bu tarihden sonra Osmanlı devletind e gazete ve derginin yaygınlaşmasının büyük etkisi vardır. 1860 sonrası Türk basınına bakıldığında; 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi, 1897 Osmanlı-Yunan Harbi, 1911 de İtalya’nın Trablus’u işgali, arkasından Girit’in elden çıkması, Balkan Muharebel eri ve nihayet Birinci Dünya Harbi ile ilgili başta şiir olmak üzere değişik türlerde kaleme alınmış pek çok eser bulunabil ir. Bunlara müstakil kitap halinde basılan ürünler de dahil edildiğinde sayı daha da artar.
İsmini verdiğimiz bu savaşlar serisi içinde edebiyatımızı en çok etkileyen 1. Dünya savaşı olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nın hem uzun sürmesi hem de etkisinin derin ve geniş olması bunun en önemli nedenidir . Tabii, bu savaşta Çanakkale cephesind e meydana gelen muharebel erin ayrı bir yeri ve önemi vardır. İstanbul’un kapısının kilidi olarak değerlendirilen Çanakkale Boğazının İngiliz ve Fransızlarca zorlanması İstanbulda büyük bir infiale sebep olmuş; kilidi kurcalaya nlara engel olma, hatta uzanan elleri kırma şuurunu uyandırmıştır. O sebeple üniversiteli hatta liseli binlerce genç, defterler ini kalemleri ni sıralarının üzerinde bırakarak Çanakkale cephesine koşmuşlardır. Çanakkale savaşı Anadolu’da da büyük bir heyecan yaratmış yurdun dört bir yanından gönüllü askerler akın akın Çanakkale’ye sevk edilmiştir.
Şehirlerde yaşayanlar Çanakkale harbine ilişkin gelişmeleri basından takip ederken anadolu köylerinde ise halk şiirleri gündemi türkülerle dile getirmiştir. Gaziantep yöresinden derlenen bir türküdeki şu dörtlük, Anadolu’nun gözü ve kulağının Çanakkale’de olduğunu göstermektedir:
“Kamışlı boğazından yürüdü asker
Çanakkale’den de alında haber
Oynayarak yollandı yavuklu nefer
Koca bir hap oluyormuş bu sene”
Çanakkale cephesind en alınan haberler başta İstanbul olmak üzere yurt çapında büyük yangı uyandırmış Türk askerinin orada veridiği eşsiz mücadeleyi dile getiren birçok şiir yazılmış ve türküler yakılmıştır. Ancak hemen belirtmek gerekir ki Çanakkale Harbi ile ilgili o yıllarda yazılan şiirler ve söylenen türküler içinde unutulmak tan kurtulanı oldukça azdır. Bunlardan biri M. Akif’in Çanakkale Şehitlerine adlı şiiri; diğeri ise bugün Çanakkale türküsü adıyla bilinen meşhur türküdür. Akif’in şiiri ile ilgili bir kısım ilmi araştırma ve incelemel er yapılmış olmasına karşın Çanakkale türküsü hakkındaki araştırmalar maalesef yeterli değildir. İşte bu eksiklik bizi böyle bir tebliğ hazırlamaya yöneltti. Çanakkale öyküsünü kronoloji k bir takiple doğuşu ve yayılışı çerçevesinde araştırmaya çalıştık.
A. “Çanakkale Türküsü” nün Doğuşu veya Yakılışı
Öncelikle türkü yakmak ne demektir? Bir türkü niçin yakılır veya doğar? Bu soruların cevabını verelim. Çünkü genel olarak bir türkünün yakılış gerekçesi Çanakkale Türküsünün de meydana gelme nedenini bünyesinde barındırmaktadır.Şairlik iddiası olmayan kimseleri n, şahısları veya toplulukl arı duygulandıran çeşitli olayları terennüm etmek üzere türkü meydana getirmele ri işine “türkü yakmak” meydana gelene de “yakım” denilmekt edir. Pek çok olay türkü yakılmasına sebep olabilir. Bu olaylar bütün bir milleti ilgilendi recek kadar büyük nitelikle r taşıyabileceği gibi, dar çevrelerde meydana gelen cinsten de olabilir. Aşk, gurbet, ölüm, seferberl ik, tabi afetler, oymak kavgaları, eşkıya baskınları, bir kalenin düşmesi, vatanın bir parçasının elden çıkması gibi sosyal olaylar; sevda, talihe kızma, şansa küsme gibi duygular türkülerin doğuş şartlarını hazırlayan sebepleri n başında gelir. Kısaca, hayatın çeşitli safhalarında, teker teker kşahıslar vey abelli bir muhit yahut bütün bir millet üzerinde derin tesirler bırakmış vakalara ait türküler meydana getirileb ilir.
Özetle, toplumu yakından ilgilendi ren bir takım olayları yaşamış veya gönlünde duymuş bir sanatçı ( ruhu sanatçı olan kişi, aşık, halktan biri) hafızasındaki şiir ve ezgilerin de yardımıyla yeni bir türkü yaratır. Böylece türkü yakılmış olur. Yakılan türkü ağızdan ağza geçerek zamanla bazı değişikliğe uğrar. Bu sırada çocu türkülerde olduğu gibi türküyü ilk yakanın kim olduğu unutulur gider.
Çanakkale türküsünün yakılışı da bahsettiğimiz şartlardan farklı değildir. Bu türkü Türk insanının hafızasında derin izler bırakmış bir olayın, yani büyük bir savaşın atmosferi nde meydana gelmiştir. Dolayısıyla bu türkünün bir doğuş zamanı vardı8r. Ancak Çanakkale türküsünün doğuş zamanına ilişkin bilgiler şu soruları sormamıza neden olmaktadır.
Çanakkale türküsü ne zaman doğmuştur? Yani bu türkü Çanakkale savaşları başlamadan önce mi yoksa harp sırasında mı yakılmıştır? Aslında bize bu soruları sorduran elimizdek i bir mektuptur . Söz konusu mektup Emrullah Nutku’nun “Çanakkale Şanlı Tarihine bir Bakış” adlı eserinde yer elmaktadır. Mektupu yazan Emrullah Nutku’nun kardeşi Seyfullah’tır. 1903 doğumlu olan Seyfullah savaşın arifesind e Çanakkale Sultanisi (lisesi) 1. sınıf öğrencisidir. Seyfullah, Çanakkale’den gönderdiği ve üzerinde 29 Eylül 1914 tarihi yazılı olan muktubund a şöyle der:
Sevgili Anneciğim,
Canımıza tak diyen iki yıllık gurbet hayatından artık kurtuluyo ruz. Sana ve aileme kavuşacağım için seviniyor um.
Mektebimi zi alıyorlar., hastane olacakmış, bizi de İstanbuldaki mektepler e dağıtacaklarmış. Hocalarımızın çoğu da askerlik hizmetine gidiyorla r, büyük sınıflar da gönüllü yazılacaklarmış. Bugün Türkçe hocamız sınıfa geldi, ama çok kalmadı, bize veda etti. Bize; “Zamanı gelince cephede yapılacak vatan hizmetini n mektepte yapılan hizmetten kutsi olduğunu” söyledi.
Birkaç günden beri Çanakkale sokaklarından askerler geçiyor. “Çanakkale içinde Aynalıçarşı, Anne ben gidiyorum düşmana karşı” şarkısını söylüyorlar. At üstünde zabitler, top arabaları, mekkare ve deve kervanları sokağımızı doldurdu. Harp olacakmış. İngiliz ve Fransız harp filoları boğazın dışında dolaşıyormuş. Buraları bombardıman edecekler miş. Bu bombardımanı görmek isterdim, ama yakında Çanakkaleden ayrılacağız. Ama size kavuşacağım ben.
Beybabamın, sizin elleriniz i öper kardeşlerime selam ederim.
Oğlunuz Seyfullah .
Mektuptan öğrendiğimize göre henüz Çanakkale savaşı başlamadan önce Çanakkale’de harbe hazırlanan askerler tarafından Çanakkale Türküsü söylenmektedir. Bu da bize türkünün doğuş zamanını harp öncesine Yasak Kelime Kullandınızürmemiz gerektiğini haber vermekted ir. Türk müzik tarihi ve halk türküleri üzerine önemli çalışmaları bulunan Mahmut Ragıp Kösemibal!in görüşleri de bu belgeyi destekler mahiyette dir. Kösemihal, Musiki Mecmuası’nda bu türkünün Çanakkale savaşları sırasında yeniden hazırlanmış ve zamana uygun mısralar araya katılmış bir türkü olduğunu, asıl türkünün “ilk iki kıtadan anlaşıldığı gibi” (Çanakkael içinde vurdular beni/Nişanlımın çevresiyle sardılar beni; Çanakkale içinde aynalı çarşı/Ana ben gidiyorum düşmana karşı) daha eski olup Çanakkale’de öldürülen bir delikanlının ağzından yakılmış bir ağıt olduğunu hatta Bay Vahit Lütfi’nin bu türkünün 1. Dünya Savaşı’ndan çok önce söylendiğini kendisine anlattığını bildirir.
O zaman bu bilgiler ışığında şimdilik şöyle bir ara tespitte bulunabil iriz; Çanakkale türküsünün meydana gelmesi savaş öncesine kadar uzanır. İlk iki kıtadaki sözler de bu kanaatimi zi doğrulayan işaretlerdir.
Araştırmalarımız sırasında bulduğumuz başka belge ve bilgiler ise bu türkünün savaş başladıktan sonra meydana geldiği yönündedir. Şimdi de sırayla bunlara bakalım.
Şamlı Selim tarafından 1915 yılında yayımlanan ve üzerinde Risale-i Musikiyye yahut Musiki Gazetesi yazan eserin on üç numaralı nüshasında şu ifadeyi okuyoruz. Çanakkale Marşı bestekarı Kemani Kevser Hanım .
Kevser Hanım tarafından bestelend iği belirtile n ve ikişer mısralı on iki bentten oluşan marşın sözleri şöyledir:
Çanakkale Kahramanl arının Hatırası
Atar çavuş atar vururlar seni
Ölmeden mezara koyarlar seni
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içini duman bürür
Kırk altıncı fırkanın namı yürür
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde dolu bir testi
Analar babalar ümidi kesti
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde sıra serviler
Altında yatıyor aslan şehitler
Of gençliğim eyvah
Çanakkale boğazı dardır geçilmez
Kan olmuş suları bir tas içilmez
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde bir sarı yılan
Osmanlının tayyaresi durdurur divan
Of gençliğim eyvah
Çanakkale sende vurdular beni
Nişanlımın mendiline sardılar beni
Of gençliğim eyvah
Çanakkale sende yatar bir selvi
Kimimiz nişanlı kimimiz evli
Of gençliğim eyvah
Atar ingiliz atar pişman olursun
Kan alıcı fırkaya kurban olursun
Of gençliğim eyvah
İstanbul’dan çıktım başım selamet
Çanakkale’ye varmadan koptu kıyamet
Of gençliğim eyvah
Çanakkale seni duman bürüdü
Ali Kemal Bey’in namı yürüdü
Of gençliğim eyvah
Tayyare ile uçarız, dağlar aşarız
Bize tayyareci derler, düşmanları yıkarız
Of gençliğim eyvah.
Sözlerin üstünde yazan “ Çanakkale Kahramanl arının Hatırası” ibaresi, bize bu marşın Çanakkale’deki askerleri mizin kahramanlıklarının hatırasını yaşatmak amacıyla bestelenm iş olduğnu düşündürmektedir. Zira Çanakkale Harbi sırasında Harbiye Nezareti’nin teşvik ettiği “harp edebiyatı” kapsamında kimi şiirlerin marş olarak besteleti ldiğini biliyoruz .
Harbiye Nezareti bu kampanya dahilinde Çanakkale’deki askerleri mizin kahramanlık ve fedakarlıklarını anlatan eserlerin yazılmasını teşvik etmiş hatta bu maksatla Temmuz 1915’de edebiyatçı, müzisyen ve ressamlar dan oluşan bir heyeti Çanakkale harp sahasına Yasak Kelime Kullandınızürmüştür.
İşte bu kampanya dahilinde yazıldığını düşündümüğümüz ve yine bugünkü Çanakkale Türküsünün sözlerini hazırlatan bir diğer şiir Destancı Mustafa’ya aittir. Destancı Mustafa’nın tek sahife halinde bastırıp “30 Para’dan sattığı “Çanakkale Şarkısı’ biraz daha uzun olup ondört kıtadan oluşmaktadır. Bu şiirden de birkaç mısra okuyalım:
Çanakkale Şarkısı
Çanakkale’sine vardım selamet
Anafartal ar’da koptu kıyamet,
Nakarat
Anafartal ar’da oldu kıyamet
Çanakkale’sinde büyük çarşı
İşte ben gidiyorum düşmana karşı
Nakarat
Borular çalıyor ileri arşı
Çanakkale’sinde bir uzun servi
Kimimiz taşralı kimimiz yerli
Nakarat
Askerde rahatla geçirdik devri
Çanakkale’sinde bir yeşil direk
Ölen düşmanlar asevinmek gerek
Nakarat
Harbin dehşetine dayanmaz yürek
Çanakkale’sinde yapılır testi
Düşmanlar çekilip ümidi kesti
Nakarat
Kahraman askerin yorulmaz desti
Çanakkale’sinde sıra serviler
Sanki yağmur gibi iner mermiler
Nakarat
Düşmanın üstüne düşer mermiler
Çanakkale’sinde elektirik ler
Kumanda ediyor liva ferikler
Nakarat
Düşman cesediyle doldu tarikler
Çanakkale’sinde büyük çınar
Duymasın anam ölürsem yanar
Nakarat
Sağ kalır isem her daim anar
Çanakkale’sinde sıra söğütler
Zabitler bir yandan asker öğütler
Nakarat
Vadesi gelerek ölen yiğitler
Çanakkale’sinde akıyor dere
Hesapsız düşmanlar döküldü yere
Nakarat
Bomba yarasıyla açıldı bere
Çanakkale’sinin çoktur furunu
Osmanlı askeri arslan torunu
Nakarat
Asla unutulmaz Arıburnu
Çanakkale’sinde toplar inliyor
Topların sesini herkes dinliyor
Nakarat
Topçular düşmanı görüp mimliyor
Çanakkale’sinde yanar löküsler
Kahraman askerler durmaz göğüsler
Nakarat
Korkarak kaçar hemen öküsler
Çanakkale’sinde kurulur Pazar
Aslan askerlere değmesin nazar
Nakarat
Ecel geldi ise kısmetimde yazar.
Destancı Eyüblü Mustafa Şükrü Efendi’nin şiiri ile Kevser Hanım’ın bestelediği sözler arasında da kimi benzerlik lerin olduğu görülmektedir. Özellikle şu dizeler arasındaki yakınlık oldukça dikkat çekicidir:
Çanakkale’sine vardım selamet
Anafartal ar’da toptu kıyamet
(Destancı Mustafa)
İstanbul’dan çıktım başım selamet
Çanakkale’ye varmadan koptu kıyamet
(Kevser Hanım Bestesi)
Çanakkale’sinde yapılır testi
Düşmanlar çekilip ümidi kesti
(Destancı Mustafa)
Çanakkale içinde dolu bir testi
Analar babalar ümidi kesti
(Kevser Hanım Bestesi)
Çanakkale’sinde bir uzun servi
Kimimiz taşralı kimimiz yerli
(Destancı Mustafa)
Çanakkale sende yeter bir selvi
Kimimiz nişanlı kimimiz evli
(Kevser Hanım Bestesi)
Aslında bu benzerlik ler geleneğin ortak olarak kullandığı ve pek çok halk şiirinde de rastlayab ileceğimiz söz kalıplarından kaynaklan maktadır. Çünkü halk şiiri ve türküleri meydana getirilir ken daha önce bilinenle rden ‘söz kalıpları’ alınır adeta yenilere monte edilir. Bu yüzden yeni türkülerde mevcut ses ve söz kalıplarından sıkça faydalanıldığı görülür. Değişik türkülerden aldığımız şu örnekler bune birer kanıttır:
1897 Türk-Yunan Harbi ile ilgili bir türkünün şu dizelerin in daha sonra da kullanıldığı anlaşılmaktadır:
(….)
Yunan’ın içinde bir sıra selvi
Kimimiz nişanlı kimimiz evli
Sılada bıraktım saçları telli
‘Köy Halk Türküleri’ adlı kitaptaki türkülerin birinde restladığım şu dizeler bir hayli tanıdık geliyor.
Isparta’dan çıktım başım selamet
Köy yoluna döndüm koptu kıyamet.
Hasan Ali Yücel’in “ürk Edebiyatına Toplu Bir Bakış” isimli eserinde gördüğüm bir halk şiirindeki şu mısralar da oldukça dikkat çekicidir:
Karakolda n çıktım yan basa basa
Ciğerlerim toptu kan kusa kusa
(…….)
Yarin çevresine sardılar beni, Erdoğan Gökçe, “1897 Türk-Yunan Savaşlarında Yakılan Türküler”, Folklör Araştırmaları, Nu:303, Ekim 1974, s. 7119,7121
Ölmeden toprağa koydular beni,
Vay koydular beni!.......
Örnekler daha da çoğaltılabilir. Bu türkülerdeki bazı söz kalıplarının Çanakkale türküsünde kullanıldığı açıktır. Bu noktada yukarıda yaptığımız tespimizi e bazı ilaveler yapabilir iz: Çanakkale Harbi sırasında bestelene n “Çanakkale Marşı” yazılan “Çanakkale Şarkısı”, veya yakılan Çanakkale türküsü” tamamen orijinal olmayıp kendinden önceki halk şiiri birikimin den izler taşımaktadır. Bu durum bir eksiklik değil halk şiirlerinin/türkülerin meydana gelme sürecinde gelenekte ki devamlılığın tabii bir sonucudur . Dolayısıyla bu bilgiler Çanakkale türküsünün harp öncesi doğmuş olduğu yönündeki düşüncemizi biraz daha kuvvetlen dirmekted ir.
Çanakkale türküsüne ilişkin bulduğumuz ve Sabah gazetesin de 1916 yılı başlarında yayınlanan bir diğer metin de Flarinalı Nazım’ım kaleme aldığı “Çanakkale Türküsü” adlı şiirdir. Ancak bu şiirin adının dışında bugünkü türkü ile bir ilgisi yoktur. Şiirin yanına yazılan nottan öğrendiğimize göre bu şiir bestelenm ek ümidiyle yazılmıştır.
Çanakkale türküsünün doğuş zamanına ilişkin belge, bulgu ve tespitimi zi belirttik ten sonra, türkünün 1915 yılından günümüze doğru geliş veya yayılış öyküsüne bakabilir iz:
ÇANAKKALE TÜRKÜSÜNÜN YAYILIŞI
Daha önce ifade ettiğimizi gibi Çanakkale Savaşı sırasında pek çok şiir kaleme alınmış ancak bunların çoğu kısa süre sonra unutulup gitmiştir. Oysa Çanakkale türküsü unutulmamış 1. Dünya Savaşı bittikten sonra bu türkü askerin dilinde Osmanlı Coğrafyasının hemen her yerine yayılmıştır. Falih Rıfkı, 20 Mart 1918 tarihli Dergah dergisind e yayımlanar bir yazısında bu gerçeği şöyle dile getirir:
“Çanakkale için bu kadar şiir yazıldı, hiç biri hatırımızda yok… Belki yazanların bile!. Çanakkale harbini yapan neferler sılaya dönerken bir türkü tutturdul ar. Bu türkü İstanbul sokaklarından ta Anadolu içlerine kadar yayıldı.
Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Güftesi şu basit mısralar olan bu türkünün yanık sesi önünde şairlerimizin yazdığı Çanakkale şiirlerinin sahteliğini hissettik, onlar kağıttan yapılmış çiçeklere benziyord u. Çünkü bu türküde orada harp edenlerin acıları vardı, memleket hasretler i duyuluyor du.
Araştırmamız sırasında gördükki Çanakkale türküsü Anadolu sınırlarının da dışına çıkmış hatta Balkanlar da da oldukça çok söylenen meşhur türlüler arasına girmiştir. Çünkü Çanakkale Savaşlarına Türk ordusu içinde Rumeli’de yaşayan halkların da katıldığı bilinmekt edir. Dr. İrfan Morina’nın III.Mille tler Arası Türk Folklör Kongresi’nede sunduğu bir tebliğden “Çanakkale Türküsünün Arnavutça Söylenişi’nin bile olduğnu öğreniyoruz. Arnavutça söylenişinden bir kıtası
Çanakkale içinde bir sarı çadır
Türk zabitleri bir araya toplanır
Of gençliğe vay aman |
|
 |
|
|
|
|